Page 3 - Gergemder Bülten Sayı 2
P. 3
YAŞLILIK VE KIRILGANLIK
Kırılganlık, bireyin duygusal, zihinsel veya fiziksel olarak kolayca
incinme veya zarar görebilme durumunu ifade eder. Kırılganlık,
genellikle stres, fiziksel ve psikolojik travma, kaygı ve depresyon
gibi durumlarla ilişkilidir. Yaşam kalitesi ise, bireyin genel ola-
rak yaşamından memnuniyet düzeyini ve yaşamın farklı alan-
larındaki tatminini ifade eder. Yaşam kalitesi, fiziksel sağlık,
ruh sağlığı, ilişkiler, iş ve eğitim gibi faktörlerle ilişkilidir.
Kırılganlık yaşla birlikte organ ve sistemlerde fizyolojik re- Prof. Dr. Sevgisun KAPUCU
zervin azalması sonucunda, gelişen artmış hassasiyet ola- Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik
Fakültesi İç Hastalıkları
rak tanımlanabilir. Kırılganlık, fizyolojik rezervde azalma, Hemşireliği Anabilimdalı
stres intoleransı, yavaşlık, güçsüzlük, düşük fiziksel akti-
vite, tükenmişlik ve beden kitle endeksinde azalma gibi
olumsuz sağlık sonuçlarının tamamını tanımlayan ve ölümle sonuçlanabilen geriatrik bir send-
romdur (1,2). Bağımlılık, bağımlılık riski, fizyolojik gerileme, çevre ile uyumun azalması, has-
talıkların daha “kronik” seyretmesi, yaşlılık bulgu ve belirtilerinin hızlanması gibi sağlığın farklı
boyutlarını içinde barındırmaktadır (3-5). Kırılganlık genellikle yaşla beraber ilerleyen bir süreç-
tir. Biyolojik yaşın bir göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır ve yaştan, cinsiyetten ve eşlik eden
hastalıklardan bağımsız olarak biyolojik yaşın sonuçları ile korelasyon göstermektedir (6). Yaşın
ilerlemesi fiziksel kırılganlığı, yaşamsal olaylardaki olumsuzluklar psikolojik kırılganlığı ve kadın
olmak sosyal kırılganlığı artırmaktadır. Bu farklılıklar kırılganlığın alt başlıklarda da ayrı ayrı in-
celenmesi gereğini işaret etmektedir (7). Kırılganlığın iyilik hali üzerine olan negatif etkisi de unu-
tulmamalıdır (8). Kırılgan yaşlının; yeti yitimi, bakımevine yatış ve hatta ölüm gibi olumsuz sağlık
sonuçları ile karşılaşma riski, dinç akranlarına göre belirgin olarak daha yüksektir. Yaşlanmayla
gelişen anoreksi, hareketsizlik, gibi çeşitli fizyolojik olaylar sonucu gelişen sarkopeni, kronik hasta-
lıkların komplikasyonları, immun işlevlerde ve nöro-endokrin sistemde değişiklikler, kırılganlığın
gelişimine önemli derecede katkıda bulunmaktadır (9).
Kırılganlık prevelansı popülasyona ve ölçüm yöntemine göre farklılık gösterir. Global düzeyde
yapılan çalışmalara göre latin Amerika ve karabian adalarında yaşayan 60 yaş üstü bireylerde kı-
rılganlık oranı %19.6 bulunmuştur (10). Avrupa da ise 50 yaş üstü bireylerde oran %12’dir (11).
Asya ülkelerinde 2022 yılında yapılan bir çalışmada ise kırılganlık oranı 65 yaş üstü bireylerde
%14.6 olarak saptanmıştır (12). Türkiye’de yapılan çalışmalar incelendiğinde; kırılganlık oranla-
rının ortalama %44,5 olduğu belirtilmektedir (13). Eyigör ve ark.(2015) tarafından ülkemizde 13
farklı kurumdan 1126 yaşlı bireyin dahil edildiği bir çalışmada, kırılganlık prevelansı %39,2 ol-
duğu belirlenmiştir (14). Akın ve ark. (2015) tarafından Türkiye’de yapılan diğer bir çalışmada ise
yaşlıların %10’unun kırılgan ve %45,6’sının kırılganlık öncesi dönemde olduğu belirlenmiştir (15).
Ülkemizde Kapucu ve Ünver (2017) tarafından osteoporozlu yaşlı kadınlarla yapılan çalışmada
yaşlıların %1’inin kırılgan olmadığı, %8,7’sinin görünürde savunmasız, %16,3’ünün orta kırılgan
ve %44,1’inin şiddetli kırılgan olduğu saptanmıştır (1). Kırılganlıkla ilişkili risk faktörleri; sosyo-
demografik, yaşam tarzı, klinik ve biyolojik risk faktörleri (16) olarak gruplandırabiliriz (Tablo 1).
Tablo 1. Kırılganlıkla İlişkili Risk Faktörleri
3